Hakkımda

28 Şubat 2010 Pazar

iyki doğdum gördümmü 25 oldum:):):)

Bu bir nevi 25 yaşı doldurmuş kızın kendine yazdığı yazıdır.

Doğum günleri, hani pastanın üzerine bir mum dikersiniz ve dilek tutup üflersiniz. Ben çok küçükken dilek tutardım. Ve derdim ki her seferinde; Allah’ım bana barbie bebek evi, bisiklet, annemler yanımda olsun, bazı yıllar olamazlardı ve ama istisnasız onlardan ayrı geçirdiğim zamanlarda İstanbul’a dönüşlerini doğum günüme getirmişlerdir. Ve ben doğum günümü asla onlarsız geçirmemişimdir. Ve her dileğim kabul olmuştur. İstediğim her şey geç bile olsa olmuştur. Bu yıl ise dilek tutuyorum yine; bakalım olacak mı? Biliyorum olacağını ama ben bir şey fark ediyorum. Büyüdükçe dilekleriniz kendinizden daha çok başkaları için oluyor ve o dilekler maddi istekler yerine manevi isteklere bırakıyor. Benimki öyle oldu. Bu yılda dilek diliyorum gerçekleşeceğine eminim. Birde doğum gününüzde sizi arayanlar vardır hani bilirsiniz asla o unutmaz dersiniz. 25 senedir benim öyle biri var. Ama biliyorum yarın beni aramayacak. Kırgınız birbirimize. Ama unutmadığını çok iyi biliyorum. Unutmaz çünkü biz kardeşiz kardeşler birbirini asla unutmaz. Nerden mi biliyorum? Çünkü bende onunkini unutmadım. Hatırladım ama kutlayamadım. 25 yaşında kendime yazdığım bu yazıda dileğimde; herkes için gerçekten sevip de kırgın olduğunuz kişilerle kırgınlıkların unutulmasıdır ama gerçekten sevdiklerinizle. Benim gerçekleşmesini istediğim dileklerim var ama sanırım en büyüğü bu. Biraz melankolik yazı oldu ama napabilirim. Yaş ilerliyor insan duygusallaşıyor.

ps: gerçekten sevdiklerinizle barışmanız diğeğiyle:P (hani bazılarının ve özelliklede sevmedikleriniz yani yüzünü bile görmek istemezsiniz)

26 Şubat 2010 Cuma

bir yer hakkında tek bir hikaye yoktur....


Bugün Amerika’dan aynı evi paylaştığım ve ben ilk gittiğimde yardımlarını esirgemeyen dünya tatlısı bir ablamın paylaştığı bir videoyu izledim. Video 20 dk sürüyordu. Bazı kişiler için 20 dk çok uzun ya bunu kim izler gibi gelebilir. Ama ben o 20 dk’yı soluksuz bir şekilde izleyip dinledim. Ve facebook’da paylaştım. Bilmiyorum kaç kişi izledi dinledi veya sabredemedi bu ya dedi ben bu videoyu 3 kez izledim. İşte, bu konu tamda bloğumda konuşulması gereken bir konu ki bu bizim ülkemizde çok yaşanan bir durum. Videoda kısacı bir Nijeryalı yazarın kendi kültürünü keşif edişi ve diğer kültürlerin kendi kültürüne bakış açısı ve kendisinin ona öğretilenlerin doğrultusunda başka bir kültüre bakış açısıyla ilgiliydi. Dinledikçe hem kendimi hem biz insanları düşündüm. Bir hocam vardı üniversitede ki kendisi hala durur. Kim derdi Çingenelerin, size kötü pis olduğunu öğretti. Ve o videoda en hoşuma giden kısımlardan da bir tane eğer siz bir tek hikâyeye inanıyorsanız bu hikâye sizin bütün insanlara eşit davranmanızı zorlaştırır diyordu. Bir kişi veya bir ülke hakkında tek bir şey duyduğumuz zaman bunu bütün insanlara bütün o aynı kültürden gelen insanlara yüklememek gerekir. Ben aslen doğulu bir ailenin çocuğu bugüne kadar yanlış söylenilmiş o kadar hikâye duydum ve dinledim ki kendimi o yazar ile çok özdeşleştirdim. Bunu kendimde bazen yapıyorum diye düşündüm. İşte o zaman insan kendinden utanıyor. Tıpkı benim derste hocamın dediği gibi kim öğretiyor bizlere bunun doğru veya yanlış olduğunu. Ve biz kimiz ki ötekinin farklı olduğunu bizim doğru olduğumuza karar veriyoruz. Bu aileden yapısından gelmiş şöyledir, bu fakir hiç bir şeyden anlamıyor. Ya da ben mukemmelim öteki değil, bütün bunlara kim karar veriyor? Aslına hassas bir konu olduğu için ellerim bile yazıp yazıp siliyor. Hikâyenin yanlış kısmını yakalamak isteyenlerden çekiniyorum sanırım. Umarım hayatımızın bundan sonraki kısmında şen söylesin böylesin, hikâyen bu senin o zaman sende kötüsün demeden peşin hükümler vermeden birbirimize sımsıkı sarılırız. Çünkü bundan 100 yıl sonra bu dünya üzerinde bizler yaşamıyor olacağız. Umarım hayatın süslü püslü kısımlardan olumlayıp, boyalı giysilerin, lüks mekânların gidenler veya gidemeyenler ayırımını olmadığı, insanın sadece insan olduğu için sevgiye ve saygıyla üstün tutulmaya layik olduğunu bilen bir biz olabiliriz.( yaradılanı severim, Yaradandan ötürü)

http://www.ted.com/talks/lang/tur/chimamanda_adichie_the_danger_of_a_single_story.html

http://www.ted.com/talks/lang/tur/chimamanda_adichie_the_danger_of_a_single_story.html

25 Şubat 2010 Perşembe


Hayat sınavını vermek üzere bazı kişileri Allah; sabrıyla sınar, bazı kişileri, diliyle sınar, bazı kişileri içindeki karanlığı ile sınar, bazı kişileri yaptığı hataların vicdanına sürekli seslenmesiyle sınar ve hayat bizi hep sınar. Ama herkesi farklı sınar.


Bu kısa yazımla kısa bir sözle bitirmek istiyorum. Bu söz Arap atasözlerinden biriymiş bende bu gece öğrendim.

SABIR BİR AĞAÇTIR. HER BAHÇEDE YETİŞMEYEN. DALLARI ACI MEYVESİ İSE TATLI…

Herkesin kandili mübarek olsun.

24 Şubat 2010 Çarşamba

GİTMEK İSTEYENLERE VEYA AKLINDAN BİLE GEÇMEYENLERE 2.










Ertesi gün o sıcak güneşin ışığında ısınarak güne uyanırsınız. Ve Ulu camiinin karşısında hasan paşa hanına doğru yola koyulursunuz kahvaltı yapmak üzere. http://www.mustafaninkahvaltidunyasi.com/news.php isim vermeden geçemeyeceğim. Dünyanın en lüks otellerinde olsanız, bin bir çeşit açık büfe olsa önünüzde yinede siz ararsınız böylesine bir lezzeti. Ve inanamazsınız kahvaltısını neden kimsenin bilmediğine. Ah nice mekan gezersiniz yinede siz arasınız bu lezzetli kahvaltı sofrasını her ne iklimde yaşarsanız yaşayın. Ve ayrılmak istemezsiniz masadan ama gözünüz alt kattaki hediyelere ilişir ve dersiniz bir halhal alayım kendime bir tespih de sevdiğime ya da bir tespih kendime bir Diyarbakır kişnişli kolye sevdiğime, anneme bir cezve dur dur dersiniz. Ben bakırcılar çarşını bir gezeyim bir kör Yusuf tan isot umu alayım doya doya koklayayım. Ve siz metropolün göbeğinde o taze isot kokusunu ararsınız pahalı parfümlerin içinde. Bakırcılar çarşında bir melodi dinlersiniz. Durursunuz işlemekten nasır tutmuş ellere bakarsınız. Birde kendi ellerinize ikisi arasındaki farkı ararsınız. Kendinize mırra seti, bakır cezve birde ayran içmek için bakır kâse ile kepçe. Yürürsünüz ne doğan güne hükmüm geçer, ne halden anlayan bulunur… Okursunuz ve Cahit Sıtkı Tarancı evini gezerken memleket isterim gök mavi, dal sarı olsun, kuşların Çiçeklerin diyarı olsun. Zengin, fakir nede sen ben farkı olsun… ve sonra evden çıkarken dersiniz haydi Abbas vakit tamam akşam diyordun işte oldu akşam diyerek veda edersiniz. Koyulursunuz yeni şehre doğru ofise doğru. Birtat lahmacuna yanında acılısı ezmelisi birde ayranı kâseli kepçelisi. Bir tatlı dersin künefe salonuna gidersin yersin. ve artık ayrılık vakti gelmiştir dersin bunca daha gezilmemiş yerin varken ve ziyaret edilmesi gereken yerin varken hey Diyarbakır kırılma bana dersin. Zaman bu ya ayrılmak zorundayım dersin ve gidersin. Bu öyle bir aşktır ki hani içinde büyür. Ve sen değerini anlarsın gerçeği görünce sahtenin sahtesini. Ve gülen gözlerin masumiyetini görünce vefasızlığı anlarsın. Bir şehirdir gizliden seversin. Ve sen Diyarbakır insan olsaydın eğer, yalnızlığa hapsedilmiş bir baba olurdun sırtında ceketi, belki fakir olurdun ama büyük bir gururun olurdu parayla ölçülmeyen. Ve sen Diyarbakır Tıpkı küçükken babasının değerini bilmeyen onu kaybedince ondan uzakta olunca değerini anlatan bir baba olurdun. Yükü ağır yüreği yaralı.

GİTMEK İSTEYENLERE VEYA GİTMEK AKLINDAN BİLE GEÇMEYENLERE...



Burası Diyar-ı bekirdir,
Zemini kayalıktır, serttir,
İnsanları yüreklidir merttir,
Kötü tanıtmış o da felektir,

En güzel aşktır sessiz yaşanan. İçinizde olan. Kimseye söyleyemediğiniz. Ve o aşktır ki gizli kalsa da burnunuzda tüten. Aslında sizden çok uzakta olan ve nereye giderseniz gidin taşıdığınız ve derinlerde sizin paylaştığınız ve sessiz aşktır en güzel aşk olan. Yaşadıkça içinizde çoğalan… Ben bugün size bir sessiz aşkımı anlatacağım. Ve uzakta olsam da o, burnumda tüten ve bir damladır içimde hep çok ama çok büyüyen. Belki yolunuz düşer, belki yolunuzu siz düşürürsünüz diye size kendi gözümden bir kent anlatmak isterim. Kimilerimiz belki görmüştür ya da görmek istiyordur. Hiç merak etmiyordur ve bazılarınız için sadece vardır. Ve bazılarımız içinde aşktır. Herkesin memleketi kendine güzeldir bilirim. Hele Türkiye gibi bir ülkede her memleket ayrı güzeldir, ayrı bir değerdir. Siz daha bu şehre girdiğiniz zaman yüzünüze bir esinti çarpar. Bu esinti tam ateşin ortasındasınız ama yanmaktan da hoşlanırsınız tarzındadır. Siz daha şehre girdiğinizde korumaya başlar bu şehir sizi. O Çin set’inden sonra Dünyanın 2. büyük surlarıyla. Ve başlarsınız tarihi sokakların ince bir kadın beli uzanan kısmında yürümeye. Sağlı sollu evler vardır. ve o sokaklarda dolanırken karşılaşırsınız yalın ayak toprak bulaşmış o masum suratlı sahipsiz çocuklara. Ve dua etmek istersiniz hem kendiniz için hem bütün dünya için ve siz dininiz ırkınız ne olursa olsun girersiniz bir ulu camiye bir Meryem ana kilisesine. Ve br minare görürsünüz dört tane ayağı olan ve başlarsınız minarenin sütunundan 7 defa geçmeye hikaye bu ya inanırsınız 7 defa bu minarenin sütunun altından geçersiniz dileklerinizin olmasına ve başlarsınız siz 7 sevdikleriniz için bir defa daha 7. Dersiniz hey Diyarbakır ben bugünlük yoruldum ve yolunuz Mardin kapıya çevirirsiniz dinlenmek üzere ve . Ve on gözlü köprü altından geçen nazlı Dicle’nin orda dinlemeye koyulursunuz. Hevsel bahçelerine bakarsınız. O meşhur Diyarbakır karpuzunun yetiştiği bahçelerde anlam ararsınız lezzet adına. o an yalnızlar içinde kalabalık düşüncelerde bulursunuz kendinizi Mardin kapı gibi. ve Malabadi köprüsü şarkısını mırıldanırsınız Dicle’ye bakınca. Bugünlük bu kadar yarın yine devam dersiniz. Yatmaya yola düşersiniz….

23 Şubat 2010 Salı

80'ler ortak hafıza:)

cocukluğumuzn en güzel silgisi:)

İŞTE İNSAN GEÇMİŞE DALINCA AKLINA NELER GELMİYOR DEĞİL Mİ? NE GÜZELDE PATLATIRDIK İLKOKULDA:)




benim en bayıldığım şey ortak kültür hafızasıdır. Yani biz 80ler çocukları aynı şeyleri yaptığımız oynadığımız sevdiğimiz, özlediğimiz, doyamadığımız gene olsa gene yapacaklarımız ve çocukluğumuz.


umutlarda bitmemek üzere...

Raflarımın tozu karışmıştı.

Artık temizlemenin vakti gelmişti eski püskü her ne varsa ne kaldıysa.

Ve artık yaşanmamalıydı o sessiz acılar, korkular.

Bir not defterinin arasında sıkışmış bağıran hatıralar…

Ve geriye kalanlar.

Bugün diğer günlerden elbette farklı değildi.

Bir önceki gün bir sonraki günde de umutlarıyla beraber gelmekteydi.

Elbet bu bahar güzel şeylerde olmalıydı kapıdaydı. Ve kapı aralık mıydı?

Sonra uzak diyarlardan gelenler vardı birde gidenler,

Bir İtalyan atasözünde okumuştum, büyük acılar sessiz yaşanırdı.

Acıların acılığı mı bizi susturmaktaydı.

Bir gün daha geliyordu diğerinden farklı olmamak üzere üstelik yeni umutlarla birlikte.

Umutlarda bitmemek üzere…

(dicle)

20 Şubat 2010 Cumartesi

nekadar çok şey hatırlamak istiyorsan o kadar çok şey biriktireceksin.


Herkesin hayatında unutmadığı anlar olabilir. Ya da unutmak istediği anlar. Hayatınızın en uç noktasında geriye baktığınızda ya da geriye bakmaya ihtiyaç duyduğumuzda işte anılardır bize yakında duran... derken size güzel bir yazı armağan ediyorum.


Ne kadar çok şey hatırlamak istiyorsan o kadar büyük bir saray yapacaksın kendine. Bir harem kuracaksın; bir de selâmlık. Sofalar, divanlar, büyük salonlar, o salonları birbirine bağlayan uzun koridorlar, kuleler, mahzenler, koğuşlar ve köşkler tasarlayacaksın; kabul yerin ayrı olacak, yatma yerin ayrı; mahrem işlerinin her biri için küçük bir odan; kütüphanendeki rafların, bölmelerin, dolapların ve çekmecelerin sayısını, sırasını bileceksin; mahzenleri neyle, ne kadar dolduracağına sen karar vereceksin, ne kadar çok şey hatırlamak istiyorsan o kadar çok şey biriktirecek, o kadar büyük bir saray kuracak, o sarayı o kadar geniş bir bahçenin ortasına oturtacaksınBir saray yapacaksın kendine ve hatırlamak istediğin her sözü, her yüzü, her bilgiyi, her ânı o sarayın bir köşesine yerleştireceksin. Hafızanın mimarisine sen karar vereceksin, hatıralarının düzenini sen kuracaksın. Kendi geçmişinin kâhyâsı olacaksın.

UMARIM UNATAMAYACAĞINIZ VE SARAYINIZIN ODASINA YENİ BİR ODA DAHA EKLİYECEĞİNİZ HARİKA BİR PAZAR VE DEVAMINDA HAFTASINI YAŞARSINIZ VE YAŞARIZZ......( bu arada kalın yazılı olan kısmı yasemin çongar'ın yazısından alıntı yaptım )

18 Şubat 2010 Perşembe

MİHRİ AŞK.. BİR AŞK HİKAYESİ



İstanbul’un en eski yerlerinden biridir. Doğma büyüme fatihli olan ve sanırım annesinin bu fatih aşkıyla hala burdan ayrılmayacak olan ben. Aslında oturduğum bu güzel istanbul’un en eski semtinden ayrılmak istesemde bir yanım hala deli gibi vurgundur buraya. Ve acılarımın sevinçlerimin geçmiş olduğu annemin babamın yada diğer sevdiklerimin yaşadığı aşkı düşünecek olursak birdünya yaşanmış olan ,bu fatih’de aslında geçmişler de, benim gibi eski osmanlı sanatına sanatçısına hayran olan birinin gözüne bir aşk hikayesi çarpmaktadır. okumakta olduğum bu aşk hikayesini tamda şu anda blogumda paylaşmak istedim. İlk olarak edirnekapıdan başlayan üsküdara uzanan bu yolculuk da sizlere mimar sinanın ve mimar sinan’ın en gizli aşkı mihrimah sultan dan bahsetmek istiyorum. Aşk’ın bin bir türlü tarifini büyük yazarlar yapmışken aşk’ın tarifinin sonsuzluğu içerisinde bir güzel meyva gelir dünyaya. Kanuni sultan süleyman ile hürrem sultan’ın o büyük aşkından doğan kızı mihrimah sultan dünyaya gelir. Bu aşkın en güzel meyvesidir. Kendisine mihrümah(GÜNEŞ VE AY) anlamına gelen. İsimini bırakıyorlar. Bu ismi güneş ve ay olan o cihan padişahı kanuni sultan süleymanın kızı mihrimah sultan 17 yaşına gelince tailpleri çıkıyor. Birisi diyarbakır valisi rüstem diğeride hani kendisini hep sanatıyla bildiğimiz o muhteşem süleymaniye camii , selimiye camii, şehzadebaşı camii ve kendi sevdiği mihrimah sultana ithafen yaptıgı mihirimah sultan camii. İşte o diğer biriside evli ve çocuğu olmasına rağmen sevgisinden vazgeçmeyen ve sanatına yansıtan MİMAR SİNAN. Mihrimah sultanla evlenemeyen mimar sinan yaşadığı o aşkını eserlerine yansıtmış ve istanbul’un en güzel semtlerinden biri olan üsküdar’da kendisine mihrimah sultan camii yapılması istenir. Ve 1540 yılında başlayan o camii 1 548 yılında tamamlanır. . Nasıl bir aşk ve zeka ile tamamlanmıştır ki, o aşkının suretini yapmak için okadar mükemmel 2 yer seçmiştir ki, güneş’in doğduğu ve battığı yerleri tespit ederek edirne kapıda bulunan mihrimah sultan camii ile üsküdar’da bulunan mihrimah sultan camiinde öyle bir yer var ki güneş ve ay işte o noktada tam da mihrimah sultanın doğum günü olan günde birbirine kavuşur. Ben size küçük bir aşk hikayesi anlattım. Sevdiğine kavuşamayan bir aşığın hikayesini.


(bu kısmı alıntıdır)Derler ki; cami Mihrimah sultanın o duru, gösterişsiz ve bir o kadar asil güzelliğine istinaden küçücüktür ve sadece 38 mt bir minareye sahiptir. Bir adet incecik kubbesinin üzerindeki 161 pencere ise iç güzelliğinin ne kadar aydınlık ve berrak olduğunu temsil eder, bu sayede gün ışığının her köşede adeta dans ettiği kadınsı edalı. ( o tarihte bu açıklıktaki ve bu kalınlıktaki bir kubbeye o kadar pencere, dünya üzerinde sadece Mimar Sinan tarafından yapılabilirdi) cami içindeki pandatiflerde ve minare kenarlarındaki upuzun işlemelerde de Mihrimah Sultan'ın o çok güzel ayak topuklarını döven ,upuzun saçları tasvir edilmiştir.,ve yine denir ki Mihrimah Sultan’ın statüsü iki minareli cami yaptırmaya yetmesine rağmen, yalnızlığını simgelemesi anlamında tek minareli yapılmıştır bu cami.

şunu eklemeyi unuttum.
eğer siz iyi niyetli insanlar bu alttaki yazıyı okuyup ya ben 2. şıktayım diyorsanız. sizde iyi niyetlisiniz. :) çünkü iyi niyetli insanlardır ki kendisini hep suçlu görür kırıcı görür. asla kötü niyetli insanlar kötü olduklarını kabullenmez.... kabullenemezz aklına bile gelmezzz kötü olduğu.

hayatta 2 türlü insan vardır...


Çok düşündüm. Herseferinde bende öyle olmalıyım dedim ama asla insanların öbür türlüsünden olamadım. Her seferinde iyi niyetimden kaybeden oldum.sanırım ben buyum. İnsanlar mutlaka birşeyi kaybetmek zorundaysa iyi niyetinden kaybetmesi sanırım en güzel olandır o susmaz vicdanı susturması için… ve iyi niyetli olmak için kocaman bir yüreğiniz olması gerekir. işte kocaman yürekli insanlar için...

Hayatta iki türlü insan vardır. 1. İyi niyetli insanlar. 2. İyi niyetlileri kullanan insanlar. Her ne olursanız olun siz 1. Şık içerisindeyseniz, herzaman üzülmeye mahkumsunuz. Eğer ki yok ben ikinci şık olmak istiyorum diyorsanız yine üzülmeye mahkumsunuz. Çünkü siz 1 . şık dasınız. Kalbiniz okadar iyilik içerisine gömülüdür ki siz iyi niyetli insanlar aslında kendiniz gibi olan insanları üzdüğünüz için kendinizi affedemezsiniz. Eğer içiniz sonsuza kadar iyiliğin vermiş olduğu ağır yük ile yüklüyse siz onu istemeseniz bile bu iyi niyetle yoğrulmuş hamurunuz olduğu için taşıycaksınız. 2. Şık insanları ise asla bizler gibi olamayacak. Asla bizlerin hissettiklerini hissetmeyecek bu kötü bir şey mi? Ya hep üzülen biz , iyi niyeti sömürülen biz 1.şık insanları olsakda . asla iyilik ile dolu bir kalbim yumuşaklığını bilemeyecekler. Sert bir kalbin dünyasında bir kişiye karşılıksız iyiliğin verdiği mutluluğu hayatlarının sonuna kadar tadamayacaklar. Ve o insanlar çevrelerine kuşkuyla bakacaklar acaba iyi niyetimi kullanan çıkacak mı? Diye . ve her sevmeye çalıştıklarında kuşkuyla yaklaşacaklar sevginin ta kendisine. Hayatta insanın bence 2 türlüsü vardır. insanın iyi niyetlisi temizi. Birde o iyi niyetlisini sömüren kötü niyetlisi. Ve hadis le yazıma nokta koyarken sanırım her ne olursa olsun biz iyi niyetliler herzaman birinci şıkkı seçmekten vazgeçmiyeceğiz. İnsanlar kıyamet gününde niyetlerinin miktarınca gönderileceklerdir. Yani niyeti ne kadar sağlam ise derecesi o kadar yükseltilecektir." (İbn Mace)

16 Şubat 2010 Salı

enlerin arasından seçim yapılmazmış:)


Hayattaki herkesin en vazgeçemedikleri vardır. hayır diyemedikleri. En favorileri. Bende bir liste oluşturdum en ama enlerim üzerime. Ve sanırım bugüne kadar hiç en ama enleri düşünmemiştim. Biraz ondan biraz bundan severim derken biri bana en sevdiğin film ne ya da en sevdiğin yemek ne dediği zaman bir çok seçenek gelmiştir aklıma. Bugün ise en sevdiklerimin en’inin listesini oluşturdum.


En sevdiğim yazar; jane austen..... sonra


Böyle derken bile içimden 2. 3. Yazamadan geçemiyorum.


En sevdiğim film, The Sixth Sense aslında Forrest Gump ile başa başa sonra Titanic, Star Wars


Jj Abrams filmleri dizileri…


En sevdiğim fantastik kitap ; Harry Potter , Yüzüklerin Efendisi….


Aman tanrım ben bu işi beceremiyorum yine. İnsan en sevdiklerinin arasından seçim yapamıyor. Size güzel bir parça ekliyorum yasmin levy ‘den yazımı daha fazla saçmaladan bırakmak için. İyi dinlemeler. http://fizy.com/s/1ajtcb

15 Şubat 2010 Pazartesi

hepsi geçecek dediğimiz zaman geçse


Yolda yürüyorum. Bir çocuk ağlıyor, ne oldu diye soruyorum. bisikletten düştüm her yerim acıyor... tamam hepsi geçti diyorum. ama o hala ağlıyor....çünkü geçti dediğiniz zaman geçmiyor.

Siz acı çekerken birisi gelip size hepsi geçti dese.
Tamam artık bitti dese. Hadi aç gözlerini artık acın dindi dese. Ama geçmediğini sadece siz bilirsiniz. Niye mi? Acınızın tadını en iyi siz bilirsiniz.

Hayatınızın en sıkıntılı dönemindeyseniz ve bütün kelimeler anlamsız gelse. Herşey boş gelse. Ve o boşluk gittikçe büyüse. İyide kardeşim geçmiyor işte. Biriside çıkıp dese ya acının tam orta noktasında ne yaşadığınızı kendi yaşadıklarıyla kıyaslamadan ya da en kötüsü da var seninki de dert mi demeden.

senin yaşadığın acıyı bilmiyorum ama seninkide kolay değil kardeşim dese . ama elbette bugünleri atlacaksın en önemlisi hepsi geçecek dediği zaman gerçekten geçse.

14 Şubat 2010 Pazar

eski bir yazıya rastlamak

Hani insan dolabını düzeltirken yıllar öncesine ait bir resim bulur, yada tam atacağı bir defterin içinde acaba önemli birşey varmıdır diye bakarken kısa bir not bulur . Ve işte o anda yüzünüzda çok kısa bir gülümseme belirir tabi o bulduğunuz şey eskiye dair güzel birşey ise...
Uzun zaman önce blog açtığımdan bahsetmiştim. Bayadır da araştırıyordum acaba bu blog neredeydi adı neydi, derken nasıl oldu bilmiyorum ama eski bir arkadaşıma rastladım. Eski bir dosta, nasıl sevindim. İnsan uzun zamandır görmediği ama sevdiği özlediği birine rastlarsa nasıl heyecanlanır, Mutlu olur aklına anılar gelir bilirsiniz. Ve ben eski bloguma yani eski bene rastladım. Sadece çok az yazı yazmıştım aslında yazı bile değil cümle. Ne yazacağını bilmeyen. Ama yazmak isteyen. O yazıları yazdığım güne döndüm. Yazmaya çekiniyordum zaten gerisi gelememiş . Açmıştım ama kimseye dememiştim zaten adı ise sadece kendim için. Biliyorum o zaman okutmaya çekinmiştim bilirsiniz işte kimse beğenmeyecek korkusuyla dokunmamışım bile sayfaya çekinmişim ürkmüşüm yazı yazmaya. Hatırlıyorum bir şeyler yazmak istiyorum korkuyorum elim bir yazıp bir siliyor . Birde pınar senin doğum gününde açmışım. Ve en önemlisi sana bir yazı yazmışım ama okutmamışım hani cok etkileyici bir yazı değil sadece bir cümle ama sana yazmışım.
Ben bugün eski bir dostuma yani kendime rastladım. Hani bir yazımda bahsetmiştim back to future oynamayı seviyorum. İşte yine oynadım sanırım 2006’ya döndüm o yazıyı yazdığım güne o duygulara ve şimdi 2010’dayım… ama bir farkla eskiyen yüzün yeni ve korkusuz başka tarafıyla . eski blogum ;diclem21.blogcu.com.

13 Şubat 2010 Cumartesi

3film içimiz ısınsın diye

Yazmayı seven biri yazısını yazmadan durabilir mi? Hayatın bin bir türlü rengi varken hiç bunları yazamadan durabilir mi? Yazmayı seven. Ama biraz nefes almak ister ve birkaç gün nefes alır ama parmaklar yerinde duramaz.. Ve yazmak öyle bir şeydir ki sevdikleriniz gülerken yüzündeki bıraktığı izi bile dile getirmek istersiniz ,yarında sevgililer günü bu konu bu kadar gündemdeyken yazmamak olmaz. Belki bugünü kutlamayı sevmeyen olabilir kutlamamak isteyen ya da gereksiz bulan yada çok anlamlı bulan
Ben ise sizlerin sevgililer gününü kutlamak için benden size 3 film hediye gönderiyorum. Sevgilisi olan, olmayan bütün herkese ayrıca sevgilimiz yoksa sevgimiz varsa bizde ilelebet olan. İçimizdeki sevgi değilmidir bizi hayatta tutan dünyaya bağlayan. Bugün için ne düşünürsünüz bilmiyorum ama yarın Pazar ve 3 film gönderiyorum sizlerin sevgi dolu kalplerine izlerken içiniz ısınsın diye. Gündemde olan bir film şuan gösterimde ROMANTİK KOMEDİ.

veeee

Love actually; bu film 11 tane aşkı anlatıyor. İçinde çok güzel başlayan aşklar, kırılan kalpler, karşılıksız sevenler, yalnız kalpler izlemeye değer.
aslında bu bir ıssız kadın filmi gibi bir nevi. ilk çıktığında heyacanlandım gitmek isterken ama doğrusunu söylemek gerekirse beklentimi üst tutmusum. yinede zaman geçirmek için izlenebilcek bir film olan500 günde aşk ( 500 days of summer)

Konu aşk olunca insanın aklına birde en hit filmler geliyor.
Notebook, pride and prejudice(aşk ve gurur), just like heaven, an autumn in Newyork, ve hayalet , rüzgar gibi geçti, aslında arşive bakınca yazdıkça yazasınız geliyor ama bunlarsız bir aşk filmi önerileri düşünemiyorum belki izlediniz ama birkez daha ne dersiniz?. Herkesin sevgililer günü kutlu olsun. Aslında benim de sevgililer günü antipatim var ama bu hayatımda da dönem dönem değişiyor. Bazı yıllar hiç sevmediğim halde bazı yıllar kendimi akımın etkisini kaptırmış buluyorum şimdiki gibi.. iyi seyirler

8 Şubat 2010 Pazartesi

birgün sarsılırsınız diye susun... susunki kelimeleriniz size ok gibi geri dönmesin diye...


Birgün içinizde derinlerde biryerlerden bir ses gelir. Ve o ses susmaz. O kaçınılmaz kaderinizdir. İşte o ses oyle bir sestir ki susmaz. Devamlı konuşur. Yolda ,okulda,iş yerinde, birine bakarken, ağlarken, yürürken, yalnızken ve ya kalabalık içindeyken ve içinizden o ses bunuda yaz der . eve gelirsiniz şunuda yazmalıyım bunuda yazmalıyım derken vakit geçer. Birileri çıkıp sizden önce birşeyler karalayı vermiş . Tamda sizinde yazmak istediğiniz konuda. İşte o noktada yaratıcı olmadığınızı düşünürsünüz. Hani sizde birşeyler icat etmek istersinizde zaten önceden icat edilmiştir sizede hiç bir şey kalmamıştır ki işte sizde o sizden önce davrananı kıskanırsınız.. Yazı neden yazıyorum diye soruyorum? Çünkü bu benim hayalim. Çünkü ben ilerde yazılmamış olanı yazan biri olmak için yazıyorum. Yazdıkça kendimi tamamlıyorum. Çünkü beni kelimelerimin bilmecesi çözebilir ancak biliyorum ve düşünüyorum bana dair size dair. Bu sefer rüzgar sert tarafımdan yakaladı beni. Güçsüz yanımdan vurdu eğildim öne doğru sendeledim. Hani sizin hayatınızda dik durduğunuz ama bir rüzgarda sendelediğiniz ikinci esintide devrildiğiniz zamanlar oluyor mu? Benim bir sonraki sarsıntıda ayağa kalkacak gücüm bile kalmayabilir. Oyüzden birdaha yere düşmemek adına yazılarıma bir süre ara veriyorum.. Kim bilir belki ozamana kadar hayatımdaki o sert esen ve beni üzen rüzgarlar biraz dinebilir . Bu yüzden kendimi sert darbelere dayanıklı yapmak adına biraz susuyorum.

6 Şubat 2010 Cumartesi

dostuma....



Dostun muhabbetine doyulur mu hı? Uzakta da olsan yakındada doyamazsın işte. Aslında onunla sürekli berabersinde doymamışsındır. Sana ne zamandır bu yazıyı yazmak istiyordum. Ama bir dosta onu anlatmak ne zor bunu bilemezsin. Ama bu sabah gözlerine bakarken ve konuştuğumuz konularla ve bitmeyen bitmek tükenmek bilmeyen o doyumsuz doyulamayan dost sohbetlerin için teşekkür etmek istedim. Hani ortak heyecanlarımız, ortak mutluluklarımız, üzüntülerimiz, ortak kaybettiklerimiz ya da kazandıklarımız adına işte öyle kısa minik ama içi anlam dolu.


Hani siz ağlarken bir anda yetişen nerde olursanız olun. İçine mi doğmuştur ne sizi birden arar. Ve bir kese dolası haribo ve çikolatalarla kapının önüne dikili verir. Bir ağlarınız onunla bir on dakika sonra gülme krizlerine girersiniz. Sevginin en patolojik boyutunu yaşarsınız. Birine dostum diyebilmeniz için çok sınanmanız gerekir .. Birbirinize hatalar yapmanız ama sonra onu affedecek kadar sevmeniz gerekiyor. Uzun zaman göremediğinizde onu tekrar gördüğünüzde tıpkı bıraktığınız yerden devam etmek gerekiyor. Aklınıza o gel dimi heyecanlanırsınız. Ya da uzaksanız birbirinizden gün içinde bir şey olduğu zaman mutlaka onu arama hissiniz olması gerekiyor çünkü o yüreğinizin en değerli köşesinde bir yerde.


Çünkü o omuza başınız konulduğu zaman bilirsiniz ki siz güvenin en kıymetli yerinde. Ve en saçma zamanınızda bile onunla herşey kıymete dönüyorsa. Sıkı sarılın dostunuza. Ama gerçek dosta. Yalandan dostunum diyenlere değil. Bu yazı sanaydı yaşam pınarı. Gerçek dostluğuna ve sıcaklığına. Can yücelin bir sözü var dostla vardır ırmaklar gibidir ben DOSTUM VARDIR PINAR GİBİDİRE ÇEVİRİYORUM. Dostluk ancak ve ancak engeller ve sınamaların karşısında kendini yok etmemesiyle ölçülür. Yeterince sınanan ve aştığımız engeller adına iyki varsın

5 Şubat 2010 Cuma

BİR KİTAP GETİR YETER.. KAMPANYAYA DESTEKK


Bugünlerde fuarlara ilgim çok . birkaç fuar var saymak istediğim. İlgi alanınıza göre seçebilirsiniz. Size 3 fuar öneriyorum. Araştırmayada devam edeceğim tarih sırasına göre size fuarlardan bahsedeyim.. İlk olarak yeni evlenecek bir çift iseniz ve evliliği düşünüyorsanız. Çok güzel bir fuar var. Evlenecek arkadaşlara tavsiyem. Buraya gitmeleri. Evlilikfuarı.comdan davetiyenizi alıp gidebilirsiniz. Tarihleri(05 ve 07 şubat arası) yani bugün yarın ve sonraki gün Lütfi Kırdar’da.
Eğer tatili seyahat etmeyi seven bir tutkunsanız. Size EMİTT(11-14 şubat)( doğu akdeniz turizm ve seyahat proagramını öneririm. Bu fuarın ilk iki günü sanırım acentalara diger günü ise biz seyahat tutkunlarına. Otellerin tanıtımları, ve Mısır hayranıysanız bu fuarın konuk Ülkesi Mısır. Orada olacak. http://emittistanbul.com/ buradan davetiyenizi alabilirsiniz. Ayrıca ulaşım içinde sanırım shuttle koymuşlar bütün bilgilere inter adresinden ulaşabilirsiniz.
Son olarak Educaturk Eğtim Fuarı, bu eğitim fuarı 25-28 Şubat Lütfi Kırdar’da olucak. Ve 4 gün sürecek olan fuarda, 500'den fazla yerli ve yabancı eğitim kurumunu aynı platformda inceleme imkanına sahip olacaksınız. Etkinlik dahilinde ayrıca Yurtiçi ve Yurtdışı Kariyer Günleri düzenlenecektir. Educaturk.comdan ulaşabilirsiniz.
Asıl olarak bu eğitim fuarında ilgilmi çeken bir kampanya var . Bu öyle bir kampanya ki bu fuara gitmeme sebeb olacak. Aslında ben kitaplarımı paylaşamam sevmem. Benim için çok kıymetlidir. güzel bir söz okuduğum zaman bile üzerine çizmek yerine not alırım. Çünkü üzerini çizersem bilirimki canı acır. O derecede kitaplarım kıymetlidir. İşte bu fuarda ‘BİR KİTAP GETİR YETER’ Kitap bağışı kampanyası. Düşündüm dedimki artık kitaplarımı paylaşmayı öğrenmeliyim. Okumak isteyen ama kitap alamayan onca minik kardeşlerimiz olabilir. Bu kampanya hem bireysel hem toplu kampanyalara açık. Size önerim belki bireysel olarak belki toplu olarak hep beraber destek verelim. Ben bireysel olarak bu fuara kitap bağışlamak için gidicem. Belki kitaplar nereye bağışlanacak sorusu aklınıza gelebilir. İnternet sitesinde bunu açıklamışlar bende hem facebook hemde twitter’da paylaşacağım. Burdanda website ‘teki açıklamayı aktarıyorum.
Bağışlar Nasıl Dağıtılacak?Toplanan kitapların ilköğretim seviyesine hitap eden -hikaye kitabı- ağırlıklı bölümü; Milli Eğitim Bakanlığı, Cartoon Network, TOÇEV işbirliğinde yürütülen "Paylaşmayı Seven Parmak Kaldırsın" kampanyası aracılığı ile bu kitapları okumaya hiç fırsat bulamamış minik kardeşlerimize gönderilecektir. Orta ve yüksek öğretim seviyesine hitap eden -roman- türü kitaplar ise, yine TOÇEV aracılığı ile doğudaki okul kütüphanelerine bağışlanacaktır. Bu adresden gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz. http://www.educaturk.com/MenuContent.aspx?id=182
Görüşmek üzere….

3 Şubat 2010 Çarşamba

Ahmet+Kaya+-+Bir+Veda+Havas%C4%B1


Ahmet Kaya - Bir Veda Havası
Yükleyen yakinda. - Diğer müzik videolarına göz atın.

vedalar,gidenler.. ve yolcu ettiklerimiz.


Sevdiğiniz bir kişiyi yolcu etmek. Onu uzaklara göndermek. Ah bunca zamana kadar okadar kişi yolculadım ki hayatımdan. Her biri benim için ne değerliler. Ne zordu ah . derinden gelen bir acıyla ahhh. Beklemediğin anda gelen vedalar. Zorunlu vedalar. Çok sevdiğiniz biri uzaktan yanınıza gelir. Sayılıdır günleri. Bilirsiniz bu gelişin bir gidişi olacağını. Zamana bakmasınız sevdiklerinizin yanında zaten zamanında değeri yoktur. Ve birgün sevdikleriniz gitmek zorundadir. Ve sizlerde onu yolcu etmek. Aslında kimi zaman sevdiklerimi geride bıraktım uzun yolcululara çıktım. Kimi zaman sevdiklerimi yolculadım. Tek bir şey anladım. Şuan sevdiklerimi belkide beklemek zorunda olduğum içinmidir ne sevdiklerini beklemek inanılmaz dayanılmazmış. Ve bazende derim ki. İyki şu günlük yapmak zorunda olduğumuz işlerimiz güçlerimiz varda bu acıları bize unutturuyor. Ve birini yolcu etmek sizden uzaklara gittiğini bilmek aslında geçirmek istediğiniz güzel günlerin sizden uzakta geçiceğini bilmek ne derin bir denizdirki düşüncelerim içinde boğulan. Ve sevdiğiniz birini yolcu ederken gönderme noktasında adımlarınızı yavaş ama çok yavaş atarsınız. Biraz daha zaman kazanmanın ince hesabını yaparak. Çok küçükken sevdiklerinizi uzaklara göndermeyle gözlerini helede açtıysanız hayata bilemezsiniz ne acıdır birini seviyorum dediyseniz onu uzaklara göndermek. Hatta bir cm ‘nin bile dayanılmazlığı vardır o uzaklığın verdiği korkuyu sakladığınız içinizde.
Ya giden siz iseniz. Geride bıraktıklarınız. Anneniz , babanız sevdikleriniz hatta büyüdüğünüz mahalleniz, yanınıza almak istediğiniz ama mümkün olamayacak bir şey ise. Gözleriniz aslında yerindemi sanırsınız … evet gözlerimiz çoktan arkada bıraktıklarımızda kalmıştır. İçimizde hep bir eksiklikle. Hani varacağınız yere gitmişsinizdir. Hayata kalmak zorunda olduğunuz yerden ama hayatta sevdiklerinizin eksikliği ile devam edeceksinizdir ya. İşte bizi biz yapandır o sevdiklerimiz. Her bir parçamızdır o sevdiklerimiz. İşte bugün hem sevdiklerimi yolculadım. Hem sevdiklerim beni yolculadı. Birbirimize el sallarken biz anladık ki Giden içinde kalan içinde sevdiğinizden eğer 1 cm bile uzaktaysanız ve uzakta kalmakda zorundaysanız bilinki siz nerde olursanız olun kim olursa olsun yanınızda bir sevdiğiniz uzak bile olsa zaten siz gurbettesiniz . ahmet kaya’nın bir veda havası şarkısınıda gidenlere kalanlara vedalara armağan ediyorum . İyi dinlemeler.

2 Şubat 2010 Salı

GEÇ KALMAK 1. AKSİLİKLERİYLE BERABER 2. YOLDA

Yandaki resimle konunun alakası varmıdır yokmudur bilemem ama bana şunu hatırlattı ,hani derler ya 7 aylıkmısın sen acelecisin diye. ama merak ettim ve düşündüm. aslında aceleci olanlar yokmudur ve o aceleci olanlar beklemekle sınanırsa ne olur?
Ve aslında geç olması senin için hayırmıdır?
Hani bazıları erken dünyaya gelir. Yada bazıları ise annesinin karnında kalmaktan memnundur. Suni sancılar verilir. Vee sonunda dünyaya gelir. Bazılarıda erkencidir. Her işleri telaştır.iki ayağınızı bir pabuca sokar o kişiler ömrü boyunca aceleceliği yüzünden beklemek zorunda kalır zaten helede çevrelerini tüketir dikkatin bakın bakın göreceksiniz dayanılmaz olur trafik kazalarının çoğuda acele gitmek isteyenlerin yüzünden değilmidir ki ne acı. Diyeceğim eğer aceleciysen birkere geç kalmaya gör. Herşey üst üste biner. Ve hayatta bazı şeyleri insanlar erkenden yaşarken siz iki adım geriden gelirsiniz. Ve sizde hep bekleten olursunuz. Geç kalmak istemezdim. Ama insan kararsız olunca işte bazı şeylere geç başlamak zorunda kalabiliyor. Ama hayatınızda bazı şeylere geç başlarsanız geriside sanırım öyle geliyor. Hani sınıfa herkes girer ve kapıyı en son öğretmen kapatır. Tak tak… içeri biri gelir. Ve işte karşımızda geç kalandır kalmaya devam edendir.bir kere geç kaldıkmı korkarım ki geç kalırız. Nedendir bilmem? Kararsızlıklar mıdır bizi bu derecede geç kalmak zorunda bırakan, rahat, relax tavırlar mıdır? Ya da kader midir? Bilemem herkesin bazı şeyleri çok geç kalması yada artık geç olmasının bir çok sebebi ve geçerli bir sebebi olduğu kesin.Nedemişler , geç olsunda güç olmasınJ yani işimiz olsunda varsın geç olsun. Ya hiç olmasa ... Son olarak ne şartlar altında bu yazı yazdığıma inanamazsınız. Onuda başka bir yazımda anlatırım.... devamı gelecektir:)

1 Şubat 2010 Pazartesi

back to future oyunu

Çocukluk yıllarımda hayran olduğum bir film vardı. Back to future( geleceğe dönüş). O yıllarda o filmi izlerken bende anannemin evinde minderlerden yer yapardım kendi kendime geleceğe dönüş yada şimdi gelecekteyim derdim. Bu film en iyi 50 film arasında 33. Sırada. Şimdi hayatımın filmi bu sıralar hayatımın belirsiz zamanlarında hatırıma geldi. Gözlerimi kapıyorum. Çocukluk yıllarımda marty’nin arabası vardı ve kendimi marty gibi hayal ederdim. Bugünlerdede diyorum. Doktor neredesin:) hani o güzel arabanla gelsen ve beni 50 li yıllara götürsen. Yada bir baksam yaşlanmışım. Yaşlı hallerimi görüyorum. Şimdi back the future oynuyorum tıpkı çocukluğumdaki gibi ama bu sefer ananemin evi yok minderleri yok. Ama ben yinede geleceğe dönüşçülük yada geçmişe geri dönmeye bayılıyorum. ama biliyorum ki geçmişe dönüp düzeltemedikten yada gelecekte görsekte ne yararı var elbet birgün gelecek gün gelmeyecekmi. aslolan şimdiki zamandır diyorum.

ve içimdeki GERÇEKLERDEN KAÇAMIYORUM ve gerçek sesleri susturamıyorum...... oyunlar kısa sürsede zaten hayatta bir oyun değilmidir. kısa süren. süresi epeyce kısa olan ve gittikçe kısalan.