Hakkımda

31 Mayıs 2010 Pazartesi

renkli suyumuz:):):):)


Şimdi size renkli bir tarif vereceğim. Sınıfa girdiğimde bütün öğrencilerimin elinde bir su şişesi içinde renkli pullar sallıyorlar birden renk cümbüşü içinde neşeniz yerine geliyor. Baktıkça içlerindeki canlılığın verdiği güzelliği izliyorum. Şarkı söylemek istiyorlar hadi bakalım şarkı söylüyoruz diyorum. Başlıyorlar o benim şarkım hayır o benim şarkım. Önce birbirlerine kızıyorlar sonra dönüp minicik bir kâğıda seni seviyorum yazıyorlar birbirlerinin sırasına bırakıp sürprizler yapıyorlar. Biz büyüklerin dünyasında da böyle midir? Birbirimize kızınca dönüp sonra minicik bir kâğıda seni seviyorum yazınca her şey biter mi?
Şişeyi gördük ten sonra bunu nasıl yapıyorsunuz dedim. Öğretmenim önce su şişesini alıyorsunuz içine hani elimizi yıkadığımız temiz sabun var yaaa haniii renkli ondan bırakıyoruz…. Sonraaaa öğretmenim renkli simli isterseniz minik pastel boyada atabiliyorsunuz. Peki dedim bunun adı ne? Önce bir durdular şeyyy renkli su :) ve beraber renkli suyumuzun resmini çektik.
Biz büyüklerin istediği o kocaman şeyleri düşündüm. Sahip olmak için çabaladığımız olamayınca hırslandığımız. Belli ki rekabetin içimizde en kötü yapan kısmını… En derinlerde yaşadığımız derin acıların bizleri nasırlaştırıp aslında en güzel yanımızı söküp aldığını. Ve minik bir su şişesiyle de mutlu olacağını da öğrendim ben çocuklardan.

30 Mayıs 2010 Pazar


Hafta sonu rüzgar gibi geçti. Bitmek üzere…

Cuma gününün ses kısılmasıyla tamamlayan ben dinlenmedim. Hasta iken dinlenmeyi pek sevmiyorum. Ayakta olayım bir şeylerle uğraşayım o bana yeter. Neler Yaptım? aslında çok dolu geçen bir hafta sonu olsada en çok galata moda haftası kısmında takıldım.

Gittim de ne oldu? Moda haftasında inanılmaz bir pahalılık söz konusuydu. Özellikle 500 -600 TL arasındakiler ve üzerindekiler için konuşuyorum. Bu nedir ya? İsyan ediyorum. Bize sevimli gösteriyorlar bide. Gazeteler, dergiler, bloglar, ne biliyim eş dost… Sadece gözlem yapmak amacıyla gittim. İçlerinde harika tasarımlar olduğunu kabul ediyorum. Ama fiyatları kabul etmiyorum. Başka bir dünya’da mı yaşıyoruz arkadaşlar ben mi cimriyim. Lütfen birisi bana açıklasın. Bir minik tül parçasının 500 TL olmasını. Ya parası var alır. Bence almamalı bu kadar mı tüketime alıştık. Bu kadar mı tüketir olduk her şeyi. Dünyanın parasını verince mi bize kıymetli geliyor. Anlamıyorum. Birileri anlatırsa sevinirim.
Bu konu uzun uzun tartışılınacak bir konu devamı gelecektir. iyi bir başlangıç yapacağınız güzel haberlerle, sevdiklerinizin güzel anlarında yanında olacağınız ve elinden tutacağınız bir hafta diliyorummmm. kısa kısa bir son söz bir tdk yazan; moda nedir? DEĞİŞİKLİK GEREKSİNİMİ VEYA SÜSLENME ÖZENTİSİYLE TOPLUM YAŞAMINA GİREN GEÇİCİ YENİLİK..

28 Mayıs 2010 Cuma

KURŞUNİ RENKLER



11 yaşımdaydım.Televizyonda duyduğum ONNO TUNÇ öldü.Tek hatırladığım siyah gözlükleriydi. Ve sezen aksu’nun arkasından döktüğü gözyaşlarıydı. O zamanlardan hatırladığım sadece ONNO TUNÇ’u Sezen Aksu’nun ne kadar çok sevdiği idi. Ve bende sezen aksu’yu çok seviyordum. Yaşım simdi 25… ONNO TUNÇ şarkısı dinliyorum. Ve erken gittiği için üzülüyorum. keşke yaşasaydın ne cok şey yapardı kimbilir.


Nereden çıktı böyle bir yazı derken, oturmuş şarkı dinlerken insan yaşadıklarını düşünür. Ama insan öyle bencildir ki sadece kendi yaşadıklarını düşünür. Kendi acısını en üst acı sanır. Bir başkasının yaşadıklarını önemsemez. Tıp ki şarkıyı söyleyenin o söylediği şarkıyı söylerken ne hissettiği. Şimdi SEZEN AKSU KURŞUNİ RENKLERİ DİNLİYORUM… ne hissetmişti? Ve biz bu yaştakiler ONNO TUNÇ’U tanımadık belki ama müziğiyle o bizim kalplerimize girdi. O hala yaşıyor. Belki tanımadık kendisini ama bir gece vakti benim odam da belki başka hayatlarda müziğiyle bizim hayatımıza kesinlikle renk katıyor.

25 Mayıs 2010 Salı

HERŞEYDEN BİRAZ.....


Günlük rutin işlerden yoğunluktan, hayatın insanın önüne çıkardığı zorlukla başa çıkmaktan kendini alamayan insan biz, ben . Bloguma uzun zamandır göz atamıyordum. Ama daha önemli bir şey var ki beni m takip ettiğim sevgili blog arkadaşlarımın değerli yazıları. Sizleri okudukça küçük odamın yatağından yenidünyalar keşfediyorum. Hayatın her rengini tanıyorum sizin pencerenizden ayrı şeyler öğreniyorum. Özellikle birisi var ki, ben eski bozulmuş kıyafetlerimi atarım. Hiç önemsemem. Modası geçti mi? Yolla, 3 kez mi giydim daha ben bunu giymem. Geçen gün dostumla geziyoruz dedim ki ben artık çantalarıma şunu yapacağım bunu yapacağım. Hatta bir ayakkabım vardı bağcığı koptu onu bir başka şekilde değerlendirip kullanmaya başladım bugün itibariyle. Ben bunu kimden mi öğrendim?Sevgili blog sahibesi blogunu takip ettiğim kendisini son derece yaratıcı bulduğum onu okurken çok şey öğrendiğim. Bana hayattan ders veren bana öğretici olan HERŞEYDEN BİRAZ ( http://www.mkblkonsept.com ) . sen iyki varsın.....

19 Mayıs 2010 Çarşamba

karıştırılan bir yazı:)




Sabah kalkarken yüzüne vuran rüzgârın yumuşak dokunuşu tüm sıkıntılarınızı alır. Bırakın üzüldüğünüzde kendinizi ona ....sabah kalkarken insan hangi güne ne şekilde uyandığını bilmez. Başlarken verdiğiniz kararlar sonrasında çeşitli nedenlerle değişir ve değişmek zorunda kalır.
İnsan bazen cezayı kendine keser. Bütün istediklerine kavuşma hakkını elinden alır. Bütün o hakkı elinizden siz alırsınız. Verdiğiniz kararlarla. Aslında bilmez insan yolun başında çıkmaya hazırlandığı o yolda yolun bu kadar acı verici olduğunu. Sadece tek bir kez geri dönmek ister başladığı yere. Aslında bir kez dönülecek olsa geriye…
Ama hatalarında yanlış kararlarımızın da insanlara öğretecek çok şeyi vardır. neyi mi öğretir?
Bugün bir liste çıkardım!!!
Listeme bir isim verdim(BÖYLE OLMASA NE OLUR DU ?
Uzadıkça uzadı, sonları sonuçları yine en baştaki gibi tahminlerde bulundum. Tıp ki şimdiki aldığım kararları alırken ki gibi. anladım insan kaderine bağlı. Özgür irademle savaştım. Kaderci olma senin elinde diye. ama bir yanım var ki ağır bastı sustum oturdum. Çünkü bazen hayatta her şey yolunda giderken birden umulmadık şeyler yaşar insan.


VE BAZEN MELANKOLİK ZAMANLARDA BİR FİLM İZLEMEK İSTER İNSAN....
A WALK TO REMEMBBER....
(bir öneri)


birde şimdi evimizde tadilat olduğundan eski biriktirdiklerime çok kolay ulaşabiliyorum. hani insan bazen bir film izlemek ister ama ağlamak için bu öyle bir film belki izlediniz mi eminim izlemiş sinizdir. 20o2 yılında yayınlanmış bir film.
love is patient, love is kind.love is not jealous, it does not brag, and it is not proud.love is not rude, is not selfish, and does not become angry easily.love does not remember wrongs done against it.love is not happy with evil, but is happy with truth.love bears all things, believes all things, hopes all things, endures all things.love never fails..

14 Mayıs 2010 Cuma

ÇOKKKk hastayım, ve yazıyım yazıyım neyi yazıyım derken, evde bir matkap sesi, başımın ağırısı ve adım atacak yerimin kalmaması, nedenmi? çünkü boya badana tadilat işlerine girişildi. aman canım ne var demeyin!!! çünkü bu bizim evimizde her yıl düzenlenen bir event. her sene annem ve babam burayı şöyle surayı böyle diye başlarlar badana işlerine, ustalar gelir gider, tamırler yapılr bir sonraki sene yine tekrar dejavu...
kısa değil baya uzun!!!!


O kadar sinirliyim bir o kadar gülüyorum, üstelik bu hasta iken çekilmes oluyor
haliyle sizde güzel bir yerde olmanın hayalini kuruyorsunuz.... ama hayal bile kurdurtmuyorlarrrrrrrr güm güm gümmmm



10 Mayıs 2010 Pazartesi

veee veda vakti...


Uzun zamandır blogumu boşladığımı biliyorum. Ama elim gitse de yazacaklarımın sığlığından öteye gitmeyeceğini biliyordum ve sanırım ondan yazamadım ama bir sebebi daha var aksilikler... Neler olmaz ki 5 günde neler değişmez ki, ne kararlar verilir ne kararlar uygulanır. Ama uzun zamandır keyifsiz vakitler geçiriyordum. Beklide devamı gelecek. Dedim ya siz bir kez inanırsanız aksiliklere,onlar peşinizi bırakmaz. Siz nerdeyseniz gelir ayak bileğinizden tutar sizi tökezletir. Bir gün böyle keyifsiz bir anımdan dert yanarken bana tecrübesine güvendiğim bir tanıdığım çok güzel bir fikir sundu. Ve gece yatmadan önce istemediğin şeylerle konuş onlara seslen dedi. Bir mektup yazabilirsin dedi. Ve bende karar verdim, başıma gelen aksilikler, başıma gelenler ve gelmek için yola çıkanlara, yaşadığım onca kötü anlara, içimde kalanlara, içimde yara izi gibi kalıcı olanlara ama artık sizlerle vedalaşmanın vakti geldi. Bu bir veda yazısıdır sadece ve sadece kalıntılı üzüntülerime ve ayağımı tökezleten aksiliklere. Evet, sizinle çok renkli bir hayatım oldu. Sizin sayenizde hayatımda nice tecrübeler öğrendim, sizin sayenizde yeni insanlar tanıdım, sorun çözme yeteneğimi geliştirdim. Amaaaa artık vedalaşma vakti geldi. Artık kapıyı aralayıp içeriden seslenemeyeceksiniz, ayağımdaki bağınızı çözüp yolunuza gideceksiniz. Bir veda yazdım sizlere isterseniz sizde bana yazın sevgili aksiliklerim ve geçmişteki üzüntülerim, kararsızlığım ve hala beni üzmeye devam her şey size goodbye diyorum. Bu akşamdan sonra birbirimizi terk ediyoruz.

6 Mayıs 2010 Perşembe

pencereden dışarı baktım, yıldız göremedim, AMA GÖRMEYİ HAYAL ETTİM.


Bir mucize bekler insan hayattan bazen…
Mucizeyi bekleyenlere şaşarlar mucizelere inanmayanlar. Sadece beklerken o mucizenin gelme zamanı uzun sürer. Uzun sürmesi geldiğinde lezzetine doyalım diye. Hemen gerçekleşse ne zevki kalır ama değil mi?
Küçükken arabayla bir yere gittiğimde gökyüzündeki yıldızları hep izlerdim. İzlerdim ve en parlak yıldızı seçerdim. En uzak ve en parlak olanı… Araba gittikçe oda benimle gittiğim yere gelirdi. Bazen dokunmak isterdim, büyüdükçe yıldızlara bakmayı unuttu. Yıldızlarla konuşmak hatta kalabalık şehirlerde yıldızları görmek imkânsızlaştı. Yerine kendi hayallerimizin en parlak olanı ulaşılamayanı kaldı. Bir şeyler kaldı çocukluğumuzdan bize armağan, bize bizi anlatan ama nedense insan kendini büyüklüğün gücüne kaptırmıştır ki küçük bir çocuk iken sahip olduğu bütün çakıl taşlarını fırlatır bir anda hızlı akan nehire, bütün hayatı boyunca çabalar o taşlarını aramaya. Bazen yanlış taşlar koysa da cebine aslına en başa döner. Büyüdükçe çocuk olmak ister. Pencereden dışarı baktığımda bir tek yıldız göremedim. Ama görmeyi hayal ettim tıpkı masum çocuk yüreği gibi . Ya siz?

1 Mayıs 2010 Cumartesi

bir kutu alın ve içinde güzel anları saklayın ve birgün onlara dokunun iyi gelecektir mutlaka




Bırakırsın saçlarını rüzgâr’a uçuşsun diye,
bırakırken rüzgâra kendini çok sert rüzgârları sevmez insan, sert rüzgârlardan korumak için kaçar sığınır en güvenli limanlara en güvendiği anlara…
Ama insan rüzgârları sever, rüzgârın esintisini sever ve bazen rüzgârla oyunlar oynar, rüzgârla oyun oynarken yönünü bazen rüzgâra bırakır bazen rüzgârı gittiği yerlere taşır. Ve bir esinti eser bize hatırlatır geçmişin kokusunu, dokusunu ve bazen size orayı hatırlatır. Bir şehre aşık olmak demek o şehirden uzaksanız bile yaz geldiği zaman oradaki heyecanı uzaklığında bile hissetmek demekmiş. Herkesin favori şehirleri vardır, vazgeçemedikleri, belki de nereye giderse gitsin nerede yaşarsa yaşasın işte benim şehrim demekmiş.
Nerden çıktı bu yazı, eski eşyalarımı karıştırırken her gittiğim yerden bir şey saklayan gittiğim yerlerdeki en ufak şeyleri atmayan ben bugün kutumda NewyorkMetro kartına rastladım. Başladım karıştırmaya gittiğimiz yerlerin peçeteleri, fişleri, müze biletleri, metro haritaları,kartları, sinema biletleri, belki atılması gereken ama atılmaması gerekenler.anladım ki gittiğimiz yerlerden taşıdığımız en ufak değersiz eşyalarında bir ruhu olduğunu siz dokununca canlandığını. Hatta bazı arkadaşlarım der ki niye saklıyorsun Dicle çöp bunlar derlerdi. ben onları en olmadık zamanlarda karşıma çıktıkları anda, o günü hatırlayıp mutlu olup tekrar o güne dönmek için saklıyorum. Belki sizde benim gibisiniz, belki de dikkat etmiyorsunuz önemsemiyorsunuz ama bu tavsiyeme uyum derim. Üzerinden biraz geçtikten sonra bir gün hiç olmadık zamanlarda eskiye ama sevdiğiniz güzel günlere ait bir bilet bile sizi gerçekten mutu edecektir. Hatta şuan roma haritası karşımda bile:P