Hakkımda

23 Ocak 2010 Cumartesi

ahh aşkın elinden!!!!!


Kederli bir hikayeyi anlatır bize minel aşk. yandaki resimin manası. AH MİNE'L AŞK. Yani ahh aşkın elinden Hat sanatında ağlayan iki göz ve bir Elif ile çizilip, hem kahderen aşk hem de kahreden gözyaşının ifadesidir. .

Aşkın binlerce tanımı var, aşkı yazan binlerce yazar binlerce alim varken aşkı yazmanın bana düşmediğini bilerek bugece aslında aşkı değilde aşkın acısının bize çekici gelen bizi esir almaya çalışan yönünü düşündüm. Ama aşk uğruna kim ne derse nedesin henüz doğru söz söylenmemiş olduğunu düşünerek benim söylediğimin kendimce yorumudur dedim..Bu gece aşkı başlatan yönünü düşündüm. Aslında aşkı değil aşka aşık olmayı. Aşk ile ilgili okadar kitap okuyup da onlardan ayrı bir şey yazamayacağımın ama aşkın gizemli yolunda yönümüzü bulmada ışık bulacağımızı düşünerek iskender pala’nın Kitan-ı Aşk kitabında söylediği bende hayranlık uyandıran kısmını paylaşmak istedim.Aslında bu acıya sebep olan sevgilinin yüzünü ilk gördüğüm andır. Yani gözümün ilk ona değdiği andır.İskender Pala ‘’Sevgili’nin yüzümü; aşk yangınını alevlendiren ilk kıvılcımdır’’. Der iskender pala. Ve devam eder. Çok sonraları kalp göze diyecektir ki, “Ben bu onulmaz derde iten sensin. Safayı sen sürdün, acıyı ben çektim. Nimet senin, zahmet benim oldu. Sen sevinirken, kaygılanan ben oldum. Bakışlarını arttırdıkça sen, dertlerimi çoğalttın benim. Zafere eren sen, hezimete uğrayan ben. Sen emirlere itaat edilen hükümdar oldun, ben senin peşinde koşan tebaan. Sen emir ben esir. Sonra devam eder:
- Ey göz! Sen ikisin ben birim. İki kişinin bir ferde saldırıp onu öldürmesi zulüm değil de nedir?… Şimdi ağla o halde; etiğin zulmün cezasını çek bakalım.
Aşkla bakmak; yürekle bakmak demektir. Göz sadece bir fonksiyonu yürütür; ama fonksiyonun içini dolduran, onu san’ata dönüştüren gönüldür. Biz gözümüzle bakarız; ama gören gönüldür. Gönlümüzde aşk varsa, gözün gördüğü güzeldir.
.Acımızın sebebi o gözlerimizdir.ahh bizim gözlerimizmi suçludur. peki ya gönlümüzün kabahati hiç mi yoktur. göz gördükten sonra gönlümüzün komutasına girmezmi? aşk insanın yönünden döndürüp yönünü aşkın ışıgına kaptırarak lezzetine kaptırırız kendimizi o lezzetin adıda azaptır.o lezzetin tadına doyamayız.. aşkın ateşini bile bile içine atlarız.
küçük bir aşk hikayesi bize neler anlatır?
iskender pala'dan bir aşk hikayesiGeceleri balkonda ışığın etrafını alan pervane böceklerini fark etmiş miydik hiç?
Ya onların aşk uğruna yaşadıklarını bilir miyiz? Yani pervanenin mum ışığıyla yaşadığı aşkın hikayesini…
Aşk bir farkına varış, bir idrak seviyesidir… ‘Aşk odu önce ma’şuka, andan âşıka düşer.’ derler, malum. Yani aşk ateşi önce sevilene ondan sonra sevene düşer. Önce sevilende bir ateş yanmalı ki pervane onun etrafında dönsün, pervane o ateşi görsün, sonra aşkının farkına varsın… Pervane aşkını ispat edebilmek için gördüğü anda ışığı, etrafında dönmeye başlar. Bir cezbedir bu. Bu cezbenin gittikçe daralan bir çemberi vardır. Işığın etrafında döner, döndükçe biraz daha yakından dönmek ister. Işığı gördüğü anda aşkı ilmel yakin olarak tanıyan pervane, onu aynel yakin bilmek istediği için gittikçe mumun etrafındaki çemberi daraltıyor. Çember daraldıkça pervanenin aşkı artıyor, şevki artıyor, coşkusu artıyor. Coşkusu arttıkça da cesareti artıyor. Aşk cesaret işidir, neticede. Ve pervane cesaretle kanadını şöyle bir değdirir ateşe. İlk lezzettir işte o acı. Acı verir, yakar içini. Ama ona verdiği acı o kadar hoşuna gider ki, daha fazla dönmeye başlar. Acı ve lezzet… Birbirine zıt bu iki duygunun bir arada olması nasıl mümkün… İşte bu noktada, azabın ve acının lezzet olmasındaki sırrı yakalamak gerek.
Azap kelimesi azp kelimesinden türüyor. Azp lezzet demek. Azabın ne olduğunu buna göre ölçün ve düşünün. İşte kanadının ucunu bir defa yaktığı zaman pervane ilk azabı duyar; fakat öyle bir lezzettir ki o azap… Bu azap ve ondan alınan lezzet, insanı yavaş yavaş nefsinden sıyırıp vuslatı mümkün kılar. Bu sefer daha büyük bir cesaretle kendini ateşe atarcasına gider ışığı kucaklar.
Ve burada ateş pervaneyi yakar kavurur. Bir buğday tanesi gibi toparlayıp yere düşürür. Artık pervane ‘hakkal yakin’ biliyordur vuslatı. Bu fenadır. Bu canını verdiği noktadır. Mumun bundan haberi bile yoktur belki. Olmasına da gerek yoktur. Bu pervanenin aşkıdır çünkü. Aşkı uğruna can veren pervanenin aşkı. Ama öbür taraftan mum da yanar. Onun aşkı da, acısı da kendincedir. Önce can ipliğine bir ateş düşer ve yanmaya başlar mum… Sonra içindeki o yangını söndürmek için gözyaşı döker. Ateşi su söndürür çünkü. Ama mumun gözyaşları onun ateşine daha da bir güç verir, elemi arttıkça artar. Ve erir can ipi, sevgilinin yolunda yok olana dek....

Hiç yorum yok: