Hakkımda

27 Nisan 2010 Salı

peki ya kararlar?


Beklide aradığını bulamamanın vermiş olduğu bir yıkıklık mıydı? Yoksa hayal kırıklığının sonunda aldığı yanlış kararlar mıydı? Uzun bir yürüyüş iyi gelecek diye düşündü, haydarpaşa’dan kalkan vapura bindi Eminönü’ne doğru yola çıktı, vapurun arkasına geçti, kimisi martılara simit veriyor kimisi manzarayı izliyordu. O ise sadece geminin en uç kısmında gözlerini aşağı dikmiş suların köpürerek gitmesini izliyordu. Bazen içine girmiş gibi oluyor yüzü ürperiyordu, sanki birden suyun içindeymiş gibi hissetti ve gözlerini kapattı. Mavi ama kristal ama yumuşak sanki sadece kendisinin hissedebildiği bir dünyada gözlerini açmak istedi, hissetmek istedi birden bir şey hissedemedi, biraz sıkıldı bu duruma dalmaya çalıştı hayır yine hissedemedi, nereye gitmişti o duyduğu heyecanlar, korkular, mutluluklar, üzüntüler, kızgınlıklar onu kısa bir süre önce terk etmişti.
Bir an için bütün duygularımızın gittiğini düşünelim, artık hiçbir şeye üzülmez olduğumuzu ya da artık hiç bir şeyin bizi öfkelendiremediğini, aslında mutluluk diye bir şey olmadığını mutluluğun denizi dibinde bile bulamadığınızı, aslında aradığımız şeyi unuttuğumuzu. Bir den düşündüm, duygularıyla hareket eden insanları acaba mantıklarıyla hareket edenler? Her şey bir yana şimdi diyebilirsiniz insan bazı durumda duygularının esiri iken bazı durumda ise mantığının esiri edebiliyor. Kimimiz en çok mantığını dinlerken kimimiz duygularını dinleyerek kendine yön veriyor. Ama ne olursa olalım verdiğimiz kararda hangi yönümüz ağır basarsak bassın önemli olan karşımızdakini yargılamamak önemli olan kendini yargılamamaktır. Peki ya verilen kararların yarattığı pişmanlıklar? Ve pişman olsak da hayat bize pişmanlıklarımızla birlikte yön verir. yön verirken de yoğurdu üfleyerek yemeyi öğretir….

Hiç yorum yok: